DEVLETİN CENAZESİ GELİYOR

Osmanlı’nın parçalanması, vatanımızın işgal edilmesi sırasında Türk Milleti çok “İhanet” gördü. Türk Milletinin gencecik evlatları, vatan savunması için çeşitli cephelerde can verirlerken, içte satılmış hainler Emperyalist Devletlerin uşaklığına soyundular ve Türk Milletini arkadan hançerlediler.
Kurtuluş Savaşımızı zaferle tamamladıktan sonra, bu hainlerin bazıları cezalandırıldı. Çoğu ise, araziye uyup içimizde kaldılar ve ihanetlerini kusacak günlerin gelmesini beklediler.
Kurtuluş Savaşımız sırasındaki hainlerin çocukları-torunları, AKP İktidarının yarattığı “Mümbit Ortam” sonucu, ihanetlerini açıkça haykırmaya başladılar.

Tüm bu ihanetlerin sorumluları, bilerek uyguladıkları politikalar sebebiyle
AKP İktidarı ve Erdoğan’dır.
Türk Milletini, “Bakın artık asker cenazeleri gelmiyor” diye uyutmaya çalışan AKP ve Erdoğan, Güneydoğu’dan “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cenazesini” Ankara’ya göndermeye çalışıyor.

Devlet, sınır güvenliğini sağlamak için “Güvenli Karakol” yapıyor. PKK Narko-Terör örgütünün zorlamasıyla bölge insanlarının bir kısmı karakol yapımına karşı çıkıyor. PKK, sınırlarımızdan rahatça geçsin, dilediği gibi uyuşturucu kaçakçılığı yapsın diye yapımı süren karakola saldırıyor, 9 askerimiz yaralanıyor.
PKK, Bingöl- Diyarbakır karayolunu trafiğe kapatıyor, yüzlerce aracın anahtarlarını ve 2 Uzman Askerimizi de alıp, dağa kaçıyor.

PKK’nın siyasi kanadı olan BDP yetkilileri, Erdoğan-Öcalan anlaşmasına dayanarak, “Yerel Yönetimler Özerklik Yasası- Demokratik Sivil Toplum Yasası- Kendi Güvenlik Gücü Kurma Yetkisi- Kendi Bayraklarını Taşıma Yasası- Kürtçe Eğitim ve Öğretim Yasası” gibi “BÖLÜCÜ YASALARI” dayatıyorlar,
Erdoğan, “Yüz yıllık korkularımızı atmalıyız” diyebiliyor!

23 Nisan’da PKK’nın Devrimci Gençlik Lise Yapılanması, Diyarbakır’daki okullardan topladığı çocukları piknik yapma bahanesiyle dağa çıkarıyor ve
PKK bu çocukları alıkoyuyor. Bu programı yapıp, çocuklara araç veren Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak’tır. Çocuklardan birinin annesi Aysel Bökçün isyan ediyor ve Gülten Kışanak’ı suçluyor;
“Oğlumu istiyorum. Ben oğlumu bakkala bile göndermem. 15 yaşındaki çocuğa nasıl silah veriyorsun? Gülten Kışanak’ın boğazına yapıştım, seni Belediye Başkanı yaptık, demedik sana kurt ol da oğlumu ye! Bunlardan davacıyım, kurtarın oğlumu…”

Erdoğan, Kürtçü-Bölücü PKK’lıların ve yandaşlarının kaçırdıkları asker-sivil ana kuzularını görmüyor.
Anasının karnında süngülenerek öldürülen Müslüman- Türk çocuklarını hatırlamıyor.
Ermenilerin katlettiği 520 Bin insanımızı unutuyor, Ermeni Asala terör örgütünün şehit ettiği diplomatlarımızı da umursamıyor.
Bütün bu olaylar Erdoğan için “yok” hükmündedir.

Bu korkunç olaylar karşısında dilsiz olan tarih cahili Erdoğan, Ermenilerden 1915 olayları için özür dileyebiliyor.
Güneydoğu Bölgesinde hazırlanmakta olan silahlı kalkışmaya sessiz kalıyor.

Aynı Erdoğan, yani PKK Narko-Terör Örgütü ve Ermeni Katillere karşı susan-sinen Erdoğan, 1 Mayıs İşçi Bayramı için, Taksim’de toplantı yapmak isteyen işçilerin karşısına 40 Bin Polis ve 50 Toma aracı ile çıkmaya hazırlanıyor.

Şimdi, AKP’ye oy verenlerin iyice düşünerek cevap vermelerini istiyorum;
-Erdoğan’ın düşmanı kim?
PKK Narko-Terör örgütü mü, Ermenistan’daki kan içiciler mi?
Yoksa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan işçiler mi?

Eyy Erdoğan;
“Artık Asker Cenazesi gelmiyor” diye Türk Milletini kandırdığını zannediyorsun, ama yanılıyorsun.
Türk Milleti senin “Türk Devletinin Cenazesini” kaldırmaya çalıştığını çok iyi anladı.
Türk Milleti tüm bunları 17/25 Aralık Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet olaylarını örtmek- saklamak için yaptığını da biliyor.
Oyunun bozulacak ve Türk Devleti ilelebet payidar olacaktır.
Ne Mutlu Türküm Diyene…

Not;
Erdoğan’ın Türk Yargısını getirdiği duruma bakar mısınız? Cumhuriyet Savcısı,
Türkiye’nin Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanını “Şüpheli yani Sanık” olarak ifadeye çağırdı. Daha sonra tebligatın “Sehven yani yanlışlıkla” yapıldığı ve geri çekildiği Başsavcılıkça açıklandı. Kılıçdaroğlu’nu tutuklamak için yakında
Bilal Oğlan ile Reza Zarrab’ı gönderirlerse sakın şaşırmayın. Yazıklar olsun…

Sağlık ve başarı dileklerimle 30 Nisan 2014
Rifat Serdaroğlu

4 thoughts on “DEVLETİN CENAZESİ GELİYOR

  1. DEVLETİN CENAZESİ GELİYOR

  2. Kurtuluş savaşına karşı çıktığı ve Yunanla, İngilizle işbirliği içinde olduğu için İstiklal mahkemesi tarafından idama mahkum edilen İskilipli Atıf Hoca’nın heykelini diken ve ona övgüler yağdıran bir yönetimden ne beklenir ki?!…

  3. Elinize Beyninize saglik Rifat Hocam,Her önüne gelen yabanci konuk Bosbakani fircaliyor Bilal ise,Devletin Kiz yurduna 29 yilligina bedelsiz sahiplenebiliyor yani kim ne derse desin elestirirse elestirsin bunlar bildigini okumaya devam ediyor önlerinde hicbir ENGEL görmüyorlar bilinmeyenler ve yapacaklari da haric…Bizi Millet ve Devlet olarak APTAL yerine koyuyorlar Hicbir kamu görevlisi bunlara,Dur bakalim Hemserim Sen ne yapiyorsun demiyor diyemiyor Öte yandan kacirilan Askerlerimiz icin BDP Hükümet ile pazarlik yapiyor Kalekol yapmayin askerleri birakalim diyorlar..TSK ne yapiyor? Genelkurmay aldigi maasi hak ediyor mu? MIT i saymiyorum bile her faciada cuvallayan ve coktan mahkemelerde hesap vermesi gereken bir kurum isini gücünü birakmis PKK ve Hükümetin özel Kuryesi olmus …Yazik, biz bunlari hakeden 1000 yillik DEVLET olamayiz.Saygilarimla

  4. FALİH  RIFKININ YAZAMADIKLARI ve BİLEMEDİKLER Falih Rıfkı Atayın 30 Ağustos zaferi için yazdıkları ve bununla ilgili fotoğraflar, her Türk gibi benim de gözlerimi yaşarttı. Mustafa Kemal Atatürk’ün 20.ci asrın en büyük devlet adamı olduğunu,  20.ci asır tarihini yazan Jim Morrison şöyle ifade ediyor. 20.ci yüzyılı şekillendiren  dört kişi kuşkusuz;  Hitler, Churchil, Stalin ve Mustafa Kemal idi. Ama bunların en başarılısı M.Kemal idi. Çünkü içlerinde sadece Atatürk; ülkesini 20.ci asırdan 21.ci yüzyıla ilerleterek taşıyabildi. İngiltere, Almanya ve Rusya ise 21.ci asır başına 20.ci yüzyıla göre gerileyerek girdiler.Yazık ki İstiklal Savaşı mucizesini gerçekleştirenler bu mucizenin büyük kısmını göremediler. Ama 1971 yılında vefat eden Falih Rıfkı Atay pek çok olaya şahit oldu. Ne var ki o da bunları yazamadı. Ama inanıyorum ki ömrü yetişse ve 2010 lı yılları görseydi Yakup Kadri ile beraber daha çok şeyler  yazarlardı.   Neler gördü yazamadı, neleri görmedi, bilemedi; düşünelim. -F.R.Atay Mustafa Kemal’in  ölümünü haber aldığı zaman ne kadar üzülmüştür bilemeyiz. Ama tahmin edebiliyoruz ki: O büyük insanın ölümünden sonra resminin paralardan silinmesi ihanetini, hazmedememiş ama yazamamıştır. -Atanın cenazesinin Dolmabahçeden naklini gözyaşlarıyla izlemiştir. Ama Türkiyeyi düşman işgalinden kurtaran o eşsiz kahramanın cenazesini gömecek bir yer bulunamaması ve onun aziz naaşının müzeye kaldırılmasına kahrolmuştur. -1940 yılında Taksimde Topçu kışlası yıkıldığı zaman belki daha evvelki vefasızlıkların telafi edileceğini düşünerek umutlanmıştır ama oraya Atatürk yerine acele İnönü heykeli dikilince, nasıl bir Atatürkü unutturmak gayret ve ihaneti içinde CHP nin artık İnönü partisi yapıldığını çok iyi anlamıştır. -1944 yılında Almanyaya harp ilan eden Türkiyenin Birleşmiş Milletler kurucu üye olmasına mutlu olmuştur muhakkak.  Böylece Türkiye; Atasının “Yurtta sulh cihanda sulh” dileğini yerine getirmiş, öncülük etmiş oluyordu. – Ancak sadece bir kaç ay önce Amerika ve İngiltere teklif ettiği zaman, Almanyaya harp ilan edilseydi oniki adanın Türkiyeye verileceğini düşününce kahrolmuş, Atatürkten sonra ufukların ötesini gören lider kalmadığını anlamıştır. -1946 yılında ülkemiz çok partili döneme geçince ne mutlu olmuştur Falih Rıfkı Atay. Çünkü Atatürkün serbest fırkayla bunu denediğini ve başaramayınca çok üzüldüğünü biliyordu. Ama ilk serbest seçimde CHP nin seçime hile karıştırdığını öğrenince kahrolmuştur Falih Rıfkı herhalde. -1948 yılı Falih Rıfkı Atay için hem sevindirici hem endişe verici bir yıl olmuştu her halde. Sevindiriciydi; Çünkü  kurucu üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler üyeleri, İnsan Hakları Evrensel  beyannamesini imzalamıştı. Falih Rıfkıyı daha da mutlu eden İslam ülkeleri arasında sadece laik Türkiye ve Pakistanın bu belgeyi imzalamış olmasıydı her halde. Endişeliydi FALİH RIFKI; çünkü, bu beyanname ile herkesin; ırk,renk,cins,dil,din,siyaset veya inanç ayırımı göstermeden eşit olduğu kabul edilmişti. Bu ilke de cumhuriyetin kuruluş felsefesine aykırıydı. Falih Rıfkı’nın kendisi bile yabancı basın mensuplarından birisine Türkiyede insanların dini kurallara bağlı olmadığını ifade etmişti. Cumhuriyet döneminde ;Türk milliyetini kabul etmeyen bir azınlık kabul edilmemişti. Hatta 29 Ekim 1933 te onuncu yıl söylevini Atatürk şöyle bitirmişti. “Ne mutlu Türküm diyene” Halbuki insan hakları belgesi ile insanlık; imparatorluklar ve Ulusal devlet kavramlarından sonra halk merkezli devlet sistemine geçiyordu. Ulusal hukuk sınırları, insan hakları söz konusu olduğunda Evrensel hukuk sistemine bağımlı oluyordu. Artık etnik milliyetciliğe dayalı vatandaşlık kavramı geçerli değildi.    -1950 yılında yapılan hilesiz seçimlerde Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle atamızın bir hayali daha gerçek oluyordu. -Demokrat partinin ilk icraatlarının paralara tekrar Atatürk resmini koymak  ve ulu öndere bir anıt kabir yaptırmak olduğunu görünce Falih Rıfkı her halde sevinçten uçmuştur. -Demokrat partinin 1954 yılında Yabancı Sermaye yasasını çıkartıp, Türkiyeye çok uluslu sermaye davet etmesi,aslında Atatürkün 17 Şubat-4 Mart  1923 İzmir İktisat  Kongresi hedefleriydi. Daima ufukların ötesini gören o dahi, geleceğin bölgesel ekonomik birliklerden oluşacağını biliyordu. -1960 yılında ordunun yönetime el koyması Atatürk ilkelerine candan bağlı Falih Rıfkı’nın kafasının kaldıramayacağı bir olaydı. Ulu önder orduyu politikadan uzak tutmak için azami çabayı göstermiş, cumhurbaşkanı seçildiği gün üniformasını bir daha giymemek üzere rafa kaldırmıştı. Atatürk öldüğünde devlet başkanlığı mareşal Fevzi Çakmak’a teklif edilmiş fakat atanın sadık takipçisi olan o üstün insan; Ordunun başında olmayı devlet başkanlığına tercih etmişti. -Sonraki olaylar: Subayların ve üniversite hocalarının kitle halinde emekli edilişi, Alpaslan Türkeş ve arkadaşları ile yolların ayrılışı, Talat Aydemirin iki kez isyan edişi Falih Rıfkıyı endişeye sevkediyordu. -Korktuğu başına geldi. Faruk Gürler, Cemal Madanoğlunun kişisel ihtirasları ile 1971 de muhtıra vermeleri onun kalp kriziyle vefat etmesine sebep oldu.               

Düşüncelerinizi yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s