DEMOKRASİ ADASI!

Türkiye’de, demokrasinin olmadığının en yetkili ağızdan itirafıdır bu söz!
Bir devrin, olağanüstü darbe mahkemesi tarafından yargılanması, boğulması, zindanlara atılması, asılmasının adıdır, Yassıada!
1950’de yeni emeklemeye başlayan demokrasi çocuğunun, on yaşında iken bacaklarının kendi ordusu tarafından kırılmasıdır, Yassıada!

AKP Genel Başkanı, Yassıada’ya “Demokrasi Adası” adını verirken, bu adın getireceği siyasi rant beklentisi içine girmiş ama tongaya düşmüştür!

Demokrasinin kökünün, askeri darbelerle, özel emirle kurulan mahkemelerle kesildiği, siyasetçilerin boğazlandığı yere “Demokrasi Adası” demek yakışsa yakışsa AKP kafasına yakışır…

Türkiye’nin hiçbir metrekaresinde olmayan demokrasi, Yassıada denen Yaslıada’da olsa ne olur, olmasa ne olur?
Türkiye’de gerçek demokrasi vardır, diyecek aklı başında biri var mı?

AKP Genel Başkanı, siyasi rant elde edebilmek, Demokrat Partinin mirasından yararlanmak için emredecek, AKP’nin sadık bendesi TOOB Başkanı, üyelerinden topladığı 500 Milyar TL’yi, üyelerine sormadan Yassıada’ya akıtacak ve toprağında kan ve gözyaşı olan Yassıada, Demokrasi Adası olacak ha!
Bu kabul edilebilecek bir şey değildir.

2002 yılında iktidara geldiği andan itibaren AKP siyasette kendini şöyle konumlandırdı;
1)Menderes-Özal ve bunların devamı Erdoğan!
2)Demokrat Parti- Özal’ın Partisi ve bunların devamı AKP!

Beraberce bu kurnazlıklara bakalım;
1)Adnan Menderes, İstiklal Madalyası sahibi birisidir.
Atatürk’ün davetiyle, milletvekili seçilmiştir.
Hukukçudur, diploması gerçektir, yabancı dil bilir.
Başbakan olduğunda 33 bin dekar dededen kalan arazi sahibi idi.
Asıldığında, sadece 3 bin dekar arazisi kalmıştı.
Adnan Menderes, darbe mahkemelerine hesap verdi. Yolsuzlukla suçlanamadı.
Adnan Menderes HIRSIZ değildi…

2)Demokrat Partinin ilk kurucusu, Kurtuluş Savaşının “Galip Hocası”
Celal Bayar’dır. İstiklal Madalyası sahibidir. Atatürk’ün silah arkadaşıdır.
Dış ve İç hainlere karşı ölümüne mücadele etmiştir.
Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının öncüsüdür. Atatürk tarafından Başbakanlıkla görevlendirilmiştir.
Celal Bayar, Türk Devletinin en dürüst ve en cesur adamlarından biridir.
Kendisine verilen 8 aylık, 2 metreye dört metrelik yerdeki hücre cezasını, hiç çıkmadan bir o, bir de Bayar’ın sağlık bakımını gönüllü olarak üstlenen Eczacı Kemal Serdaroğlu tamamlamıştır.
1957 seçimleri ile oluşan DP Meclis Grubunun yüksekokul oranı %97’ dir.
Celal Bayar, dürüst ve cesur biri idi…

Bayar ve Menderes ikilisinin, AKP Genel Başkanı ile benzerliği, Mars ile Dünya arasındaki mesafe kadar yakındır!

Şimdi sözüm, Demokrat Parti-Adalet Partisi- Doğru Yol Partisi gibi “Merkez-Merkez Sağ’da” siyaset yapan kadrolara, baştan karşı olanlara;
Herkesin aklını başına alma zamanıdır. Şimdi birlik içinde hareket etmeliyiz. Haksız ve gereksiz eleştirilerin bugünümüze bir faydası olacaksa, beraberce eleştirelim. Unutulmasın ki, T.C Devleti, 1919 yılındaki şartlardan daha ağır bir saldırı altındadır.
Bundan böyle siyasi mücadele İKİ TARAF arasında olacaktır;
Birinci grup; Emperyalist Devletlerin kölesi Siyasal İslamcılar+ Kürtçü Bölücüler+ Sahte Milliyetçiler + Perinçek ve Paşaları+ İktidardan beslenen üçkağıtçılar!
İkinci Grup;
Vatanseverler+ Atatürkçüler+ Lâik Cumhuriyetçiler+ Sosyal Hukuk Devletinden yana olanlar+ Demokratlar+ Kur’an Müslümanlığını kabul etmiş mütedeyyin kitle ve namusuyla çalışıp Türk Vatanına ölüm pahasına hizmet eden Türk Milleti…

Bizler, ülkenin her yöresinde teşkilatlanma çabası içinde olan şimdilik
yüz binlerce Çoban Ateşi Hareketi gönüllüleri “İkinci Grup’tan” yana tarafız.
Bu bölümün birliği için çalışacak ve sonunda tüm Türk Milletini kucaklayacağız…

Yunus Emre’nin dediği gibi;
Bölünürsek, yok oluruz.
Hakça bölüşürsek Tok oluruz, ÇOK oluruz…

Sağlık ve başarı dileklerimle 27 Mayıs 2019
Rifat Serdaroğlu

7 thoughts on “DEMOKRASİ ADASI!

  1. Şahıslara hizmet eden belediye ve devlet, halkın devleti, halkın belediyesi olabilir mi? Akp dönemi, 10-15 ailenin zenginleştirildiği bir dönem. Bu kadar mal hırsı ve adaletsizlik hangi dinde var.

  2. Türkiye cumhuriyeti tarihinde demokrasi en büyük yarayı bir 27 mayis 1960 da cemal gursel ve hempalariyla birde bu sy Ysk vasıtasıyla almistir

  3. Sn. Serdaroğlu
    1960 ihtilalinde İstanbul Erkek lisesi son sınıf’taydım kardeşimde İstanbul hukuk’taydı. 1960 ortamının atmosferini çok iyi anımsıyorum Üniversite yıllarımda iki defada yassı adaya gidip duruşmaları izledim. 1960 ihtilali demokrasiyi katletmedi aksine ülkeye demokrasi getirdi bu 1961 Anayasasından da belli olmuyor mu?
    Çoban Ateşi girişimini de destekliyorum.
    Sağlıkla kalın.

  4. Samsung tablet tarafından gönderildi.
    Bugünkü yazınızın bir yerinde 1950 yılında emeklemeye başlayan demokrasi çocuğunun 10 yaşında iken—kendi ordusu tarafından bacakları kırıldı diye yazmışsınız. 1950 öncesi Türkiye’de diktatörlükmü vardı. —– Orijinal mesaj ——–

  5. Sapla samanı karıştırmamak gerek. 1946 seçimleri ile ‘çok partili’ döneme girdik,1950 de ezici çoğunluk ile DP iktidar oldu ama demokrasi asla gelmedi. Görünüşte çok parti ve seçim var deyince ‘DEMOKRASİ’ var diyorsak yanılıyoruz. Demokrasi kurallar rejimidir. Menderes zamanı da kuralsızlıklar rejimi olmuştur. Fakat millete içi zehir,dışı şekerleme olarak ‘Demokrasi şehidi’ diye yutturulmaktadır.Sayın M.Abdi Yalçınkaya’nın dediği gibi ihtilal,sözde demokrasiyi katledenlere karşı demokrasi getirdi. Bu arada şunu özellikle söylemek isterim. Siyasette İDAM cezası çok yanlıştır ve hep pişmanlık duyulmuştur bu 3 siyasetçimizin asılmasından. Maalesef ‘DEMOKRASİ’ bu ülkede hiç olmadı!

  6. Değerli Rifat Serdaroğlu,

    27 Mayıs günkü “DEMOKRASİ ADASI” başlıklı yazınıza bazı işlerim nedeniyle gününde bir yorum yazamadım.
    Şimdi bir fırsat buldum ve yazıya başladım.

    Öncelikle sizin cesaretinizi ve yolsuzluklara, olumsuzluklara karşı verdiğiniz uğraşları kutlarım.
    Keşke Atatürk Türkiyesinde yaşayanlar olarak herbirimiz sizin kadar korkusuzca ve yılmadan sizin verdiğiniz uğraşı verebilseydik.
    Ancak şimdilik geçmiş ola.

    Neyse…
    “Demokrasi Adası” başlıklı yazınızı İnternet sayfalarınızda ki ‘Hakkında’ başlığı altında “Çoban Ateşi” hareketinin 23 Şubat günkü İzmir toplantısının hemen ardında yazdığım ve aşağıda alıntıladığım 24 Şubat tarihli yorumuma ve ekli yorumlara yanıt olarak algıladım.

    “Demokrasi Adası” başlıklı yazınızın sonlarına doğru
    “”Şimdi sözüm, Demokrat Parti-Adalet Partisi- Doğru Yol Partisi gibi “Merkez-Merkez Sağ’da” siyaset yapan kadrolara, baştan karşı olanlara;
    Herkesin aklını başına alma zamanıdır. Şimdi birlik içinde hareket etmeliyiz. Haksız ve gereksiz eleştirilerin bugünümüze bir faydası olacaksa, beraberce eleştirelim. Unutulmasın ki, T.C Devleti, 1919 yılındaki şartlardan daha ağır bir saldırı altındadır.””
    demişsiniz.

    Dediklerinizin bir bölümünde elbette çok haklısınız.
    Evet herkes aklını başına almalıdır.
    Evet şimdi birlik içinde hareket etmeliyiz.
    Evet TC Devleti 1919 yılındaki şartlardan daha ağır bir saldırı altındadır.
    *
    Ancak “Haksız ve gereksiz” olarak nitelediğiniz ‘Demokrat Parti-Adalet Partisi- Doğru Yol Partisi eleştirileri’ görüşünüze katılmam olası değil.

    “TC Devletinin 1919 yılındaki şartlardan daha ağır bir saldırı altına girmesinin başlangıcı” 1946 yılındaki kuruluşundan hemen sonra dinsel duyguları siyasete alet ederek başlatan ve bu biçimde iktidara gelen Demokrat Parti ve bu partinin lideri Menderes değil midir.
    Menderes iktidar olduğu 10 yıl boyunca bıkmadan usanmadan din sömürüsü yapmamış mıdır.
    24 Şubat tarihli yazımda açıkça belirttiğim gibi (bugünkü AKP hükümetinin yaptığının tıpatıp benzeri olan) hukuksuzluklara, liyakati bırakıp yandaşlığa, adam kayırmaya, kendisinden olmayanı sürgünlere göndermeye ve eziyet etmeye çalışmamış mıdır.
    Hatta milletvekillerine “Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz” dememiş midir.

    Adalet ve Doğruyol Partileri ise zaten aynı partidir. Zaman içinde adı değişerek varlığını sürdürmüştür. 1980’e kadar Adalet Partisi olan adı 1980 Cuntası tarafından kapatıldıktan sonra Doğruyol Partisi olarak yeniden kurulmuştur.
    Bu partinin önceki liderleri Ragıp Gümüşpala ve Sadettin Bilgiç gibi isimlerin yanısıra uzun süreli önde geleni ve lideri Süleyman Demirel tarafından yapılan din sömürüsü ile o tarihe kadar ençok İmam Hatip Okulu açma konusu siyasete alet edilmemiş midir.
    Nur Cemaati, Süleymancılar Cemaati gibi kesimleri de etki alanına alması ve İslami kanadın yanında Irkçı-Turancı hareketi benimseyen, radikal milliyetçilik görüşünde olan isimleri de barındırması bu partinin genel politikası olmamış mıdır.

    Keza bu iki partiden başka 1980 darbesi ürünü olarak ortaya çıkan Anavatan Partisi benzer doğrultularda bir siyaset anlayışı sergileyerek ülke içinde Cumhuriyet devrimlerinin tüm kazanımlarını yok eden ‘Özelleştirme’ furyasını başlatmamış mıdır.

    Her üç parti de ABD yanlısı siyaset gütmemiş midir.
    Biri Nato’ya girebilmek için ordumuzu Kore savaşına sürükleyerek binlerce vatan evladının ölümüne neden olurken (Dikkat ediniz şehit demiyorum. Çünkü şehit vatan için savaşırken ölünürse olunur. Oysa Kore’de vatan evlatları ABD uğruna ve Menderesin hayalleri doğrultusunda canlarını kaybetmişlerdir.)
    diğeri ise ABD yanlısı politikalarını zirveye çıkararak Morrison Süleyman sanını almamış mıdır.
    Partinin sonraki lideri Tansu Çiller ise milletinden ABD vatandaşlığını saklayarak ABD içinde mülk zengini olmamış mıdır.
    Anavatan Partisi lideri Turgut Özal tarafından ABD istekleri doğrultusunda başlatılan özelleştirme furyası sonunda ülkemiz bugün patates’i, soğan’ı ithal eder hale gelmemiş midir.

    Bu partilerin böylesine yanlış politikaları sonucu ‘Mağduriyet’ silahına sarılan AKP iktidar olmamış mıdır.
    AKP her üç partinin siyasetini çok daha cesurane bir anlayışla işleyerek bugün yaşadıklarımıza neden olmamış mıdır.
    *
    Şimdi; başlangıçta desteklediğimiz ve 23 Şubat tarihli İzmir toplantısından sonra (yine son 70 yıllarda gördüğümüz din sömürüsü yapan sağ partileri öven bir yaklaşım sergileyen ve bu partilerden fazla bir farkı olmayacağını düşünerek) desteklemekten vaz geçtiğimiz “Çoban Ateşi”
    hareketi;
    1919 yılından sonraki 15 yılda Cumhuriyeti kuran, Hilafeti kaldıran, Saltanatı hudut harici eden, Tekke, Zaviye ve Medreseleri kapatan, Din eğitimini Devlet Okullarında bir düzen altına alarak veren, Eğitimi birleştiren ülkenin kurucu kadrosunun düşüncelerini mi benimseyecekdir, yoksa hepsi birbirinin benzeri ve devamı niteliğinde olan Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan çizgisini izleyip dini duyguları sömürerek ABD yanlısı mı olacaktır.

    Bu koşullarda “Birlik içinde hareket edelim” derken ülkeyi yeniden bir bilinmeze doğru sürükleyecek bir hareketin içinde mi olalım.

    Ülkemizin birlik ve bütünlüğü sevdalısı olarak bizlerin destekleyeceği tek oluşum 1945 sonrası tüm siyasi irade oluşumlarını reddedip Atatürk ilkeleri doğrultusunda oluşacak yeni bir harekettir.

    Geçmişinizdeki (Demokrat Parti sonrasında babanızın ve kendinizin yaşadığı) zor günleri eğrisiyle doğrusuyla tarihe bırakıp böyle bir hareketin öncüsü olmanız dileğimdir.

    Sevgilerimle…

    M. Şefik Balkanlı
    29.05.2019
    İzmir
    —————————————–

    Değerli Rıfat Serdaroğlu,

    Yıllardır etkinlik ve yazılarınızın takipçisiyim.
    Sayısını bilmiyorum ama arşivimde tahminen 1500 civarında siyasi yazılarınız vardır.
    Yazılarınızdaki cesur ve doğru yaklaşımlarınızı takdirle karşılıyorum.

    Yaşça sizden birkaç yaş ilerideyim. Ancak bu durum siyaseten sizden üstün olduğum anlamına gelmez. Siz babadan gelen bir siyasetçisiniz. Bu konuda ancak sizin çömeziniz olabilirim.

    Yaklaşık bir yıldır öncüsü olduğunuz “Çoban Ateşi” çalışmalarınızın da destekçisiyim.
    Dünkü 23 Şubat günü İzmir/Basmane’deki “Çoban Ateşi” etkinliğinize karımla birlikte katıldım. Üzülerek ifade etmek isterim ki bu etkinliği belki yarısı olmadan sıkılarak terk ettik. Umduğumuzu bulamadık.

    1960 öncesi DP saflarında siyaset yapan babanızı ve çektiğiniz sıkıntıları biliyorum. Bu nedenle 1960 ihtilalini ve yöneticilerini ve sonrasını yermenizi bir yere kadar anlayışla karşılıyorum. Ancak bu ihtilal yöneticilerinin tamamen haksız ve DP yöneticilerinin de tamamen suçsuz olduklarını söylemek ne kadar doğru olur bilmiyorum.

    Yaşadığımız günlerde AKP’ye ve yöneticilerine yaptıkları yolsuzlukları, yanlışları, hukuksuzlukları, söyledikleri yalanları kendiniz yazıyor ve söylüyorsunuz. 1950/1960 yılları arasında iktidar olan DP de o günün koşullarında bugünkü AKP’den daha farklı çalışmamışlardır.
    14 Mayıs 1950 seçimini kazandıktan sonra çıkardıkları ilk yasa ile “Ezan Arapça da okunabilir” diyerek dini istismar edeceklerini ve bu çalışmayla dini siyasete alet edeceklerini açıkça ifade etmişlerdir.
    Bugün şiddetle karşı çıktığımız ve sizin de kuvvetle desteklediğiniz Amerikan emperyalizmine karşı savaşta, ilk olarak 1946 yılında İnönü zamanında Marshall yardımlarına olur vermekle başlayan ülkemizin ABD karşısındaki yıkımları Menderes döneminde de bir ABD düzeni olan Nato’ya katılabilmek amacıyla ve “Küçük Amerika” olabilmek hayaliyle Kore’ye gönderdiğimiz ve orada şehit verdiğimiz binlerce vatan evladıyla büyümüştür.
    (Elbette ülkemiz savunması ve güvenliğiyle hiç alakasız olarak sırf Amerika’ya yaranmak ve Güney Kore’yi savunmak için orada can veren Mehmetçiklere “şehit” demek ne kadar doğrudur onu da bilemiyorum.)
    Ayrıca İstanbul’un bugünkü düzensiz, karmaşık, başıbozuk yapısının ilk mimarının da “İstanbul’un taşı toprağı altındır” diyerek Andolu’dan İstanbul’a doğru işsiz, güçsüz, eğitimsiz ve mesleksiz bir kalabalığın göçünü başlatan Menderes olduğunu unutmamak gerekir.

    “Çoban Ateşi” İzmir toplantısında gerek video gösterilerinde ve gerekse sunucunun Menderes, Zorlu, ve Polatkan’ın Demokrasi şehidi olarak tanıtılması ve anılması da garibime gitti.
    Elbette bu siyasilerin bir intikam hırsıyla idam edilmelerinin savunulacak bir yanı yok.
    Ancak ülke çıkarından çok kendi siyasi çıkarları uğruna yaptıkları çalışmaları da göz ardı etmemek gerekir. Siz değil misiniz ki “biz hiç yalan söylemeyeceğiz” diyen. O zaman bu DP iktidarının da neler yaptığını doğruca söylemeniz gerekir diye düşünüyorum. Özellikle de Dp iktidarının son 3-4 yılını. Bu yıllarda yapılan faşist uygulamaları, sürgünleri, hukuksuzlukları da akıcı üslubunuzla dile getirmeniz gerekir.
    DP taraftarı olmadığı için bu hukuksuzluk ve sürgünleri yaşayanlardan biri de benim babamdır ve dolayısıyla ben.
    İlkokulu 4, Ortaokulu 3 ve liseyi 3 ayrı okulda okumanın demek olduğunu düşünebiliyor musunuz. Bu nedenle hiç çocukluk arkadaşınızın olmadığını düşünebiliyor musunuz.
    Bugünkü hukuksuzluk ve sürgün ve işten atma gibi yaptırımlardan pek farkı yok gibi.
    Tabii bir de Menderes, Zorlu ve Polatkan 1960 ihtilali sonrası idam edilerek “Demokrasi Şehidi” oldular ise 1971 darbesi sonrası yine bir hırsla idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’da “Demokrasi Şehidi” değiller mi. Onların da adını anmak gerekmez miydi.
    Tabii ki doğru ya da yanlış, yanlı ya da yansız yasal bir mahkeme ve duruşmalar sonucunda verilen hüküm sonrasında idam edilmek “Şehit” olmak için yeterli midir. Onu da düşünmek gerekir. Eğer böyle bir kavram var ise herhangibir suç nedeniyle idam edilen kişi kendine yakın olanlarca “Şehit” varsayılabilinir mi.

    Süleyman Demirel’e gelince…
    DP’nin devamı olduğunu açıkça ifade eden ve yine Amerikan eğitimli ve “Morrison Süleyman” diye anılan bu siyasetçi de (her ne kadar bugünkü siyasetçilerle kıyaslandığında pırıl pırıl parlarsa da) Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde o güne kadar ençok “İmam Hatip” okulu açmakla ve bu şekilde dini duyguları istismar ederek kendine siyasi çıkar sağlayan bir siyasetçi değil midir.

    Bu arada açıkça ifade etmek isterim ki ne DP yöneticileri, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan (Kütahya/Emet’deki bor madenlerine o tarihte el koyan Sıtkı ve Sırrı Yırcalı kardeşler ile benzerleri hariç) ve ne de Süleyman Demirel’in parasal anlamda bir yolsuzluğunu söylemek de mümkün değil. Yaşadığımız günlerdeki yöneticilerin neredeyse tamamı bu konuda kesinlikle ayrıcalıklıdırlar.

    Toplantının başında kuklaların ipinin kesileceğini de kendiniz ifade ettiğinize göre birer Amerikan kuklası olan Menderes ve Demirel’inde ipini kesmek gerekmez mi.

    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve olası gelecek Başkan Tunç Soyer’e de bu toplantıda birer plaket verdiniz. Plaket bir emek, bir hizmet karşılığında verilir. Kocaoğlu ve Soyer “Çoban Ateşi”ne ne gibi bir katkıda bulunmuşlardır ki bu plaketleri hak ettiler. Bu davranış da geleceğe dönük bir yaranma davranışı olarak yer etti belleğimizde.

    Konuşmacıların gelecekte partileşme olasılığı olan bir harekette şimdiden yer kapma çabası içinde olduklarını gördük. Sıkıldık, rahatsız olduk. “Çoban Ateşi” böyle olmamalı diye düşündük. “Çoban Ateşi” ülke sevdasıyla karşılıksız olmalı diye düşüncemizle geldiğimiz bu toplantıdan Rotary üyesi hanımın kadın konulu uzun ve sıkıcı konuşması sırasında da yeter artık diyerek toplantıdan ayrıldık.

    Ben, ülkemizin aydınlığına hizmet eden güzel yazılarınızın yine takipçisi ve paylaşımcısı olacağım.
    Bundan kuşkunuz olmasın.

    Ancak ülke çıkarlarını 2. plana ittiğini ve Amerikancı Menderes ve Demirel çizgisini sürdüreceğini düşündüğümüz ve bu nedenle yanlı olduğuna karar verdiğimiz “Çoban Ateşi” kavramı bizim için bitmiştir.
    Çalışmalarınız için teşekkür ediyor, sağlıklar ve ülkemizin aydınlığa çıkması için yaptığınız katkılarınızda başarılar diliyorum.

    M. Şefik Balkanlı
    İzmir
    *
    Artes
    18 Mart 2019, 8:10 am
    DP ve devamı olan partiler ve oralarda görev alan siyasetçilerinde bu günlere gelişimizdeki rolleri nedeniyle günah çıkartması gerekir diyorum…
    *
    Değerli Artes,
    Yorumunuz için teşekkürler.
    Ancak, mademki “DP ve devamı olan partiler ve oralarda görev alan siyasetçilerinde bu günlere gelişimizdeki rolleri nedeniyle günah çıkartması gerekir” diyorsunuz; o zaman da “kendileri çoktan tarihe karışmış ve günah çıkartamayacak durumda olan bu zavallı kişilerin”, “Çoban Hareketi” kapsamındaki toplantılarda adeta yüceltircesine görüntülenip takdim edildiği anlayıştan vazgeçilmeli ve gerçekten yurdunu seven insan profili oluşturulmalı diye düşünüyorum.
    İzmir toplantısında gelecekteki olası partileşmede yer kapmayı şimdiden düşündüğünü çıkarsadığım bazı konuşmacı tiplerin de hiç vakit kaybetmeden “Çoban Hareketi” kapsamından elenmesi ve hızla uzaklaştırılması gerektiğini de eklemeliyim.

    O zaman “Çoban Hareketi” gerçekten ‘kişisel çıkarları için vatanı pazarlamayı düşünen zavallılardan’ arındırılıp “tamamen ve sadece yurdunu kişisel çıkarların üstünde gören, düşünen, savunan yurtseverlerden” oluşan bir kimliğe dönüşebilecektir. Ve o zaman “Çoban Hareketi” yurdunu gerçekten kişisel çıkarlarının üstünde tutan vatandaşların yoğun katılımlarıyla durdurulamaz bir biçimde önlenemez bir yükselişe geçecektir.

    Sevgilerimle.
    M. Şefik Balkanlı
    *
    Mahir ŞEKİ
    02 Nisan 2019
    *Sn.Balkanlı, ”Efradını cami, ağyarını mani” yorumunuza içtenlikle katılıyorum.. İzmir toplantısında ben de vardım ve sonuna kadar izleyebildim.. Evime dönünce, eleştirdiğiniz konuların ”neredeyse aynısını” madde madde sıralayıp, becerebildiğim en yumuşak üslupla eleştirmeye çalıştım.. Hayal kırıklığımı yenemediğim için yazı uzadıkça uzadı.. Vazgeçtim.. Değerli bir siyasetçinin liderliğindeki önemli bir fikir hareketi olan Çoban Ateşi’ni, birileri (bilerek/bilmeyerek) ‘’yanlış yönlere(?!)’’ doğru körükleme çabasında sanki.. Yıllar önce, Sn.Mümtaz Soysal’ın Bağımsız Türkiye Hareketi’ne nefer olmaya niyetlenmiş; benzer hayal kırıklığını yaşamıştım.. Sn.Soysal’ın yakın akademisyen çevresi başta olmak üzere Hareket’i yöneten(?!) ekip ‘’Türk insanının gerçeğinden/anlayış, bakış seviyesinden’’ benzer uzaklıktaydı.. Max. ¼’ünün aidat ödediği birkaç yüz kayıtlı üye.. Dernek merkezine fiilen gelen birkaç ‘’on’’ müdavim.. Hoş sohbetler.. Eski dost guruplaşmaları.. İlçe Başkanlığı gibi Etkin Makamlar(?!) için kulisler.. Fikir ‘’güncel ve güzel(?!)’’ ya, onbinlerce üye kazanarak, kısa sürede partileşip, iktidara yürüyecekmiş gibi köşe kapma mücadeleleri.. vs.. vs..
    Çoban ateşi Hareketi’nde ‘’Ben bu filmi görmüştüm’’ hissine kapıldım.. Umarım ‘’Kesin’’ yanılmışımdır.. Umarım ‘’yanlış’’ anlamışımdır.. Umarım Çoban Ateşi ‘’Vatanıma, Milletime ışık olacak kadar’’ büyür.. O zaman ben ‘’ateşin dibinde küçük bir köz olmaya’’ hazırım ve razıyım..
    Saygılarımla,
    *
    Değerli Mahir Şeki,
    Yorumunuz için teşekkürler.
    Yazınızın sonunda belirttiğiniz gibi “Bu filmi görmüştük” hissinizde pek yanılmıyorsunuz bence. Belirttiğiniz gibi Mümtaz Soysal zamanında yaşanan ve sonrasında günümüze kadar süren tüm siyasi oluşumların içinde yer bulan ‘köşe kapmaca’ oyunu daha şimdiden “Çoban Ateşi” oluşumunun içinde başlamış.
    Ancak bu sayfadaki yorum yazarlarının atladığı bir konu var. Burada her yorumcu kendi düşüncesi çerçevesinde kendi yorumunu yazıyor. Elbette kimsenin buna karşı çıktığı da yok.
    Oysa “Çoban Ateşi” oluşumunu bilgi ve birikimiyle ateşlemeye çalışan değerli siyasetçi Rifat Serdaroğlu’ndan bu yorumlara açıklayıcı katkılar yapması gerekir diye düşünüyorum.
    Bakınız 24 Şubat günü benim, 18 Mart günü değerli Artes’in, ve 2 Nisan günü sizin “Çoban Ateşi” hakkındaki önemli eleştirilerimize hiç yanıt gelmedi.
    Bu sessizlikten anladığım, düşüncelerimizin doğru olduğu ve bu “Çoban Ateşi” hareketinin de; yine Menderes, Demirel, Özal ve benzerlerinin yaptığı gibi kişisel çıkarlarının peşinde koşarak yurt sevgisi yerine Amerikan kuklalığını kabul edip, dini duyguları olabildiğince sömürüp gücü eline geçirme sevdası olduğu ve ne yazık ki değerli Rifat Serdaroğlu’nun da bu gibi çıkar hesaplarına “dur” demediğidir..
    Size sevgilerimi gönderiyorum.
    *
    2019.04.05
    Yakında Çoban Ateşi Hareketi, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir siyasi partiye dönüşecektir.
    81 İl’de 934 İlçe’de AYNI GÜN, AYNI SAATTE parti levhalarımızı asabilmenin çalışması içindeyiz.
    Allah’ın izniyle, tüm Çoban Ateşi Gönüllüleri olarak Türk Milletine, Atatürk’e ve Türk Demokrasisine yakışan deneyimli kadrolarını ve genç kadrolarını sizlerle paylaşacak ve görev talep edecektir…
    Bu kadroların içinde “Siyasal İslam” kılığına bürünüp, Lâik Türk Cumhuriyetini yıkmaya çalışanlar olmayacaktır.
    “Biz Müslümanız” deyip İslam’ı istismar eden din düşmanları olmayacaktır.
    Servetinin hesabını veremeyenler bu harekete giremeyecektir.
    Vatan ortak paydasında, Anayasamızın ilk 6 maddesine itirazı olanlar, giremeyecektir.
    Allah’ın bizlere bahşettiği iki Mustafa’ya (Hz. Muhammed Mustafa), kurucu liderimiz (Mustafa Kemal Atatürk’e) bilime, akla, çağdaşlığa, itibara, zenginliğe, hakça bölüşmeye itirazı olanlar bu harekete giremeyecektir.
    Türk Milleti; Hür ve çağdaş dünyada tekrar yerini alacak, komşularıyla barışık, itibarlı, devletiyle gurur duyacaktır.
    *
    Değerli Serdaroğlu,
    Bugünkü yazınızda “Çoban Ateşi” hareketinin yakında partileşeceğini ifade etmişsiniz. Ve bu partileşme içinde kimlerin yer alamayacağını açıklamışsınız.
    Ancak “Çoban Ateşi” hareketinin İzmir toplantısında izlediğimiz dini duyguları olabildiğinde kullanıp sömüren Menderes ve Demirel’i göklere çıkaran video ve görsellerden ve bu görseller ile bugünkü yazınızda hiç değinmemenizden anladığımız kadarıyla “Çoban Ateşi” hareketi (her nekadar Atatürk çizgisinde olacağı, ve her nekadar siyasal İslam kılığında din sömürüsü yapılmayacağı ifade ediliyorsa da) aslında Menderes, Demirel ve Özal çizgisini izleyerek Amerikan kuklalığını ve İslam temelli siyaseti sürdürecektir.

    Böylesi bir düşünce ile başlayan bir hareketin sonu da bugünkü siyasi iktidardan farklı olmayacaktır. Bugünkü siyasi iktidarın temellerinin 1946 yılında kurulan Demokrat Parti iktidarı tarafından atıldığını unutmamak gerekir. Sonrasının giderek nasıl geliştiğini, ülkemizin bugünlere nasıl sürüklendiğini 50 yaşın altındaki gençler pek bilmez ama bizim yaşlarımızdakiler çok iyi hatırlarlar.

    “Çoban Ateşi” hareketi asla Menderes, Demirel, Özal çizgisi ve anlayışında olmamalıdır.
    “Çoban Ateşi” hareketi sadece Atatürk anlayışı, devrimleri, siyaseti çerçevesinde olmalıdır. O zaman yaşımıza bakmadan harekete katılmaya şimdiden en yaşlı gençler olarak gönüllü oluruz.

    “Çoban Ateşi” hareketinin başlatıcısı olarak sizden bu konuda da bizleri bilgilendirecek açıklamalar bekliyoruz.
    Sevgilerimle ve başarı dileklerimle.

    M. Şefik Balkanlı
    *
    Bülent başarır
    05 Nisan 2019, 9:40 am
    Ellerine sağlık kardeşim
    *
    Emin Eğri
    05 Nisan 2019, 6:13 pm
    Sayın M.Şefik Balkanlı’ya katılıyorum. Ayrıca bu güne kadar ülke yöneten sağ iktidarlar maalesef hiç temiz ve dürüst olamadı. Bunu bilen yaştayız. Siz de sağcı Demirel’in partisindeydiniz. Nasıl güvence vereceksiniz Çoban Ateşi olarak?!
    *
    Ahmet Sureyya
    05 Nisan 2019, 6:27 pm
    Bahsettiginiz zamanlardan bu yana cok seyler degisti. En az 16 seneden bahsediyorsunuz. Demirel zamaninda su gunumuzde yapilmis hirsizliklarin yolsuzluklarin konusulabilmesi dahi mumkun muydu? Bence pesin yargiliyorsunuz. Ulke hassas bir donemden geciyor, ortada henuz bir parti de yok. Bu soylediginiz noktalar yanlis degil, bunlar dikkate alinacaktir. Sayin Serdaroglu da coban ateslerindeki konusmalarinda bu noktaya vurgu yapmistir. Ancak daha olusum asamasinda olan bir hareketi, “ozal lar demirel ler” diye yargilamamaliyiz diye dusunuyorum.
    *
    Mehmet Şefik Balkanlı
    06 Nisan 2019, 1:39 am
    Sevgili Ahmet Süreyya,
    Bazı konularda haklısınız. Evet Demirel zamanında bugünkü kadar büyük yolsuzluk, hırsızlık yoktu. Ama o günlerde olanlar bugünkülerin başlangıcıydı. Menderes döneminde doğan çocuk bugün yetişkin oldu. Ve elbette daha güçlendi.
    Değerli Serdaroğlu da evet dediğiniz gibi bu konulara vurgu yapmıştır ve yazılarında vurgulamayı sürdürmektedir. Ancak “Çoban Ateşi” İzmir Toplantısında izlediğimiz gibi Menderes ve Demirel dönemini öven gösterilerde bulunmaktadır. Dolayısıyla bizzat kendisi Menderes ve Demirel çizgisinde olmadığını ve ülkenin bugünkü duruma gelmesinin başlangıcının Menderes’in ve Demirel’in yolsuzluk ve hırsızlıkları saklama ve hatta bazı terör olaylarının üstünü örtme gibi davranışları olduğunu açıklamadığı sürece başını çektiği bu hareket bir sağcı ve Amerikancı hareket olmaktan öteye geçemeyecektir diye düşünüyorum.
    Sevgilerimle…
    M. Şefik Balkanlı
    *
    Akdoğan Özgezgin
    06 Nisan 2019, 10:17 am
    Elinize yüreğinize sağlık. ‘Açlıkla terbiye’ sona ermeli. Yoksa Ata’mızın kısa ömrüne sığdırdığı kazanımlara yazık olacak.
    Akdoğan Özgezgin Bodrum
    *
    AliBaran
    07 Nisan 2019, 2:46 pm
    Atamizin gençlige hitaben;
    Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. demiştir..
    O bakimdan elmanin çekidegi, armudun çöpü demenin zamani degil..
    ‘Söz konusu VATAN ise gerisi teferruattir.’
    *
    Mehmet Şefik Balkanlı
    08 Nisan 2019, 2:55 am
    Sevgili Ali Baran,
    Atamızın deyişini dile getirmişsiniz. İyi de ” Çoban Ateşi” hareketi de bugünkü görüntüsüyle “Aziz vatanın bütün kalelerini zapteden, bütün tersanelerine giren, bütün ordularını dağıtan, ve memleketin her köşesini bilfiil işgal eden” siyasi oluşumlara özenmişlik gösteriyor.
    Bu nedenle destekçi olmak için açıklamalar istemek “teferruat” olmasa gerek.
    Sevgilerimle.

Düşüncelerinizi yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s