ABD, İkinci Dünya Savaşından sonra, bir yandan serbest piyasa ekonomisini
tüm dünyada geçerli kılmaya çalışırken, diğer yandan Marksizm’in temelini oluşturan materyalist felsefeye karşı, dini önemli bir silah olarak görmüş ve kullanmaya karar vermiştir. Bundan en büyük zararı İslam Dini görmüştür.
1946’da Truman Doktrini ve Marshall Yardımının Türkiye tarafından kabulü ile birlikte, Türkiye’de KÖY ENSTİTÜLERİNİN şekil değiştirmeye başlaması, (Hasan Ali Yücel ve İ. H. Tonguç, 1946 yılında Başbakan Recep Peker tarafından görevlerinden alındılar) 1948 yılında okullara seçmeli din derslerinin konulması, türbelerin ziyarete açılması ( 5 Mart 1950’de Şemsettin Günaltay’ın teklifi ile açıldı), 1950’de DP’nin ilk icraatlarından biri olan ezanın Arapça da okunması yasa tasarısına, CHP’nin de destek vermesi gibi (17. Haziran. 1950 tarihli Cumhuriyet Gazetesi ve TBMM zabıtları) olayların hiçbiri tesadüfi değildir!
1973 Vietnam yenilgisinden sonra ABD, çok güçlü bir şekilde Asya’ya yöneldi.
Endonezya-Filipinler-Malezya-Pakistan-Hindistan-Afganistan-Irak-Türkiye- Mısır-Cezayir bu politikadan doğrudan etkilendiler.
Nixon ile beraber, yaratılan “Siyasal İslam”, “Yeşil Kuşak”, adı verilen bu hareketle, “Yeşil Sermaye” ve “İslami Bankacılık” gibi yeni kavramlar ortaya çıktı. Müslüman ülkelerde İslami Partiler, ABD’nin örtülü desteği ile hızlı bir şekilde güç kazandılar.
1979 yılında Sovyetler Birliğinin Afganistan’ı işgali ile başlayan süreçte ise,
ABD destekli mücahitler, Afganistan’da askeri bir güç oldular.
Sovyetlerin Afganistan’dan çekilmesinin ardından, mücahitlerin siyasal bir güce dönüşmesi ve Afganistan’da Taliban adıyla iktidara gelmesiyle Siyasal İslam, İslam toplumlarını korkutucu bir noktaya getirdi!
İslam Dünyası, tarihi gelişim içinde incelendiğinde en önemli değişimi, Türk Kurtuluş Savaşından sonra yaşamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı ve onu takiben kurulan “Laik Cumhuriyet”, Türk Ulusunun kimliğini yitirmeden batı devletleri arasında saygın bir yere sahip olması, 1920’lerden itibaren pek çok İslam Ülkesine örnek olmuştu.
1950’lerde, Cezayir’den-Tunus’tan- Mısır’dan Irak’a, Pakistan’dan-Afganistan’dan Endonezya’ya neredeyse tüm İslam ülkelerinde Atatürk’ün yaktığı meşale parlıyor, bu ülkelerin reform çalışmalarına Türkiye örnek oluyordu. Eğitimden sosyal yaşama her konuda Türkiye gibi olmak isteniyordu.
Bu ülkeler o zaman da Müslüman idiler. İnançlarına bağlı idiler ve inançlarını Allah rızası için yaşıyorlardı. İslamiyet’in aydınlık ve barışçıl yüzü, bu ülkelerin manevi dünyalarına huzur veriyordu.
Ortaçağ karanlığında Hıristiyan dünyası, mezhep savaşları ve engizisyon mahkemeleri ile her yeri kana bularken, adalet ve hoşgörü merkezi olan İslam Dünyası, fethettiği yerlerdeki insanlara din ve vicdan özgürlüğü sağlıyordu.
Nixon Doktrini ile atılan zehir tohumları İslamiyet’i, indirildiği tarihten bugüne kadar yaşamadığı karanlık ve vahşete yöneltmiştir. Bu kara gücün yaratıcısı ABD, uygulayıcıları ise para için inancını satan Siyasal İslamcı katillerdir.
Bu katillerin adı kimi yerde İhvan, kimi yerde El-Kaide, kimi yerde
El-Nusra, kimi yerde de ABD’nin kölesi Arap Krallıklarıdır…
İslam’ın bir bölümünü terörize eden ABD, 11 Eylül’den sonra rahatça Afganistan’a girmiş ve Asya’nın en stratejik mevkiine konuşlanmıştır. Afganistan’ı, düzmece kimyasal silah raporları ile Irak işgali izledi.
Tunus-Libya-Suriye derken, İslam Dünyası kan ve gözyaşına boğuldu.
Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesi hedefinin ne olduğunu anlamadan, balıklama BOP Eşbaşkanı olmakla övünen kişi, maalesef dönemin Başbakanı Erdoğan oldu.
Müslüman Başbakan Erdoğan’ın eşbaşkanlığını bayrak yapan ABD, milyonlarca Müslümanı öldürmüş, İslam ülkelerinin tarihi zenginliklerini yağmalamış, (5 bin yıllık tohumlarını, binlerce yıl öncesinden kalan yazılı eserlerini çalmış), dünyanın bilinen petrol, doğalgaz rezervlerinin %65’ine sahip ülkelerin kaynaklarına küresel çeteleri ve PKK türevlerini kullanarak çökmüştür!
ABD, İkinci Dünya Savaşından sonra SSCB’ne uyguladığı çevreleme politikasını şimdi Avrupa Birliğine uygulayıp, onu ve çevresini enerji açısından da kontrol altına almak ve dünya üzerindeki tek süper güç olma iddiasını sürdürmek istemektedir… (Yarın Tarih Turu (3) ile devam edeceğiz.)
Sağlık ve başarı dileklerimle 03 Haziran 2020
Rifat Serdaroğlu
Tesekkur ederim Hurmetlerimle
İşin özü, güçlü olmayan devletler daima sömürülmeye ve kullanılmaya mahkumdur!
“İslamiyet’in aydınlık ve barışçıl yüzü, bu ülkelerin manevi dünyalarına huzur veriyordu” .
Rifat bey, bu analizin içine bu cümleyi yerleştirmeniz bile ne kadar karmaşık, dinle soslanmış bir düşünme yapısına sahip olduğunuzu ele veriyorsunuz.
Hiçbir din barışçı değil, İslam hiç değil.
Aynen katılıyorum.İnsanlık tarihi soyut olan din kavramı nedeniyle yüzlerce yıl insanlığı mahvetmiştir. Halen de etmektedir. Örnek:Sünni-şii meselesi bitmiyor. Aynı din mensupları olmalarına rağmen.
Hamdullah, gerçek adınız mı?
Selamlar!
Hiç bir din insancıl ve barışçıl ,aydınlık olamaz.Bir şey aydınlık,insancıl ve barışçıl ise o zaten din değildir!